NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَبُو
صَالِحٍ
مَحْبُوبُ
بْنُ مُوسَى
أَخْبَرَنَا
أَبُو
إِسْحَقَ
الْفَزَارِيُّ
عَنْ عَاصِمِ
بْنِ
كُلَيْبٍ
عَنْ أَبِي
الْجُوَيْرِيَةِ
الْجَرْمِيِّ
قَالَ
أَصَبْتُ
بِأَرْضِ
الرُّومِ
جَرَّةً
حَمْرَاءَ
فِيهَا دَنَانِيرُ
فِي إِمْرَةِ
مُعَاوِيَةَ
وَعَلَيْنَا
رَجُلٌ مِنْ
أَصْحَابِ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مِنْ بَنِي
سُلَيْمٍ يُقَالُ
لَهُ مَعْنُ
بْنُ يَزِيدَ
فَأَتَيْتُهُ
بِهَا
فَقَسَمَهَا
بَيْنَ
الْمُسْلِمِينَ
وَأَعْطَانِي
مِنْهَا
مِثْلَ مَا
أَعْطَى
رَجُلًا
مِنْهُمْ
ثُمَّ قَالَ
لَوْلَا أَنِّي
سَمِعْتُ رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
يَقُولُ لَا
نَفْلَ
إِلَّا بَعْدَ
الْخُمُسِ
لَأَعْطَيْتُكَ
ثُمَّ أَخَذَ
يَعْرِضُ
عَلَيَّ مِنْ
نَصِيبِهِ
فَأَبَيْتُ
Ebû'l-Cüveyriyet'ü
Cermi'den demiştir ki
Muaviye'nin emirliği
zamanında Rum ülkesinde, içinde dinarlar bulunan bir küp'e rastlamıştım.
Başımızda da Peygamber (s.a.v.)'in sahabilerinden Süleym oğullarından Ma'n b.
Yezid adında bir adam vardı. Dinarları ona getirdim (O da bunları) müslümanlar
arasında paylaştırdı. Onlardan birine verdiği kadar bu dinarlardan bana da
verdi. Sonra da
"Eğer ben
Rasûlullah (s.a.v.)'i “Nefel ancak humustan sonradır” derken işitmiş olmasaydım
sana (nefel de) verirdim." dedi ve (kendi) payını bana vermeye kalktı.
(Fakat) ben kabul etmedim.
İzah:
Ahmed b. Hanbel, III,
470.
Altın ile gümüşten ve
daha düşman ülkesinde savaş başlamadan önce harpsiz düşmandan ele geçirilen
mallardan nefel vermenin caiz olup olmadığı; ulema arasında ihtilaflıdır.
Musannif Ebû Dâvûd bu
mevzuya dair özel bir bab açmıştır. Bu mevzuda Hanefi fıkhının meşhur
kitaplarından olan Siyer-i Kebir şerhinde şöyle deniyor: "Eğer devlet reisi
(veya temsilcisi) - Kim kafir bir askeri öldürürse onun şahsi eşyası öldürenin
olacaktır.- diye harbe teşvik eder de bunun üzerine bir mücahid bir düşman
askerini öldürecek olursa; öldürülen askerin altın veya gümüş tüm şahsi malları
öldüren mücahidin olur. Ancak Şam halkı altınla gümüş mallardan nefel
verilemeyeceğini nefelin ancak; yiyecek, giyecek, altın ve gümüşün dışındaki
mallardan verilebileceğini söylemişlerdir.
Musannif Ebû Dâvûd
mevzumuzun bab başlığında bulunan "min evvel-il-mağnem" tabiriyle
îslam askerlerinin harp ülkesine girdiği sırada savaştan önce harpsiz olarak
ele geçirdikleri mallan kasdetmiş olması ihtimali kuvvetlidir. Bezlü'l-Mechûd
sahibinin görüşü de budur. Bu durum Musannif Ebû Davud'un devlet reisi veya
temsilcisinin ganimet malları içinde bulunan altın ve gümüşten nefel
veremeyeceği gibi savaştan önce harp ülkesinde düşmandan ele geçirilen
mallardan da nefel veremeyeceği görüşünde olduğu ihtimalini ortaya
koymaktadır.
Esasen bu görüş imam
Evzâî'nin görüşüdür. Bu bakımdan Musannif Ebu Davud aslında kendisi bu görüşte
olmadığı halde sadece imam Evzai'-nin görüşüne işaret etmek istediği için bu
görüşe temas etmiş de olabilir. Hafız İbn Hacer'in de açıkladığı gibi îmam
Evzai'nin bu görüşü cumhur'un (ulemanın büyük çoğunluğunun) bu mevzudaki
görüşüne aykırıdır. Mevzumu-zu teşkil eden bu hadisin zahirinden anlaşıldığına
göre Hz. Peygamberin sa-habilerinden olan Man b. Yezid'in, Ebû Cüveyriye'nin
Rum diyarında ele geçirdiği ganimetlerden kendisine nefel vermeyişinin sebebi bu
malların altın veya gümüş oluşu değil, henüz bunlardan humusun ayrılmamış
olmasıdır. Çünkü Ma'n b. Yezid Hz. Peygamberi humus ayrılmadıkça ganimet mallarından;
nefel verilemez" derken işitmiştir. Nitekim 2748-2749 numaralı hadis-i
şeriflerde de ifade edildiği üzere nefel; ganimetlerden humus ayrıldıktan
sonra, kalan ganimet mallarından verilir. Hadisin zahirinden anlaşılan mana bu
olmakla beraber, Hz. Ebu'İ Cüveyriye'ye nefel verilmeyişinin sebebini; bu
malların savaşsız olarak ele geçmesi nedeniyle fey hükmüne girmiş olmalarına
bağlamak da mümkündür. Çünkü fey savaşsız ele geçirilen ganimet demektir ve
feyden nefel verilemez. Kadı Iyaz'ın da ifade ettiği gibi Şafii ulemasından
bazı Sarihler Hz. Ma'n, nefelin humus ayrıldıktan sonra kalan ganimetlerden
verilebileceğine ve verilecek mikdann sadece devlet reisinin takdirine
bırakılmış olduğuna inanıyordu. Kendisi kumandan olunca bu düşünceden hareket
ederek Hz. Ebû Cüveyriye'ye bu mallardan nefel vermedi." demişlerdir.
Bazıları da "Bu hadis yanlış rivayet edilmiştir. Hadisin aslı -humustan
sonra nefel yoktur- yanı ganimetler İslam ülkesine taşındıktan ve ganimetler
içerisinden Allah Rasûlünün hakkı olan humusu ayırmak ica-bettikten sonra artık
nefel va'detmek yoktur anlamına gelen -la nefele ba'delhumusu-şeklindedir."
demişlerdir.[Mirkatü'l-Mefatİh Aliyyü'l-Kari IV, 277.] el-Muvaffık'ın
açıklamasına göre; eğer bir kimse küfür diyarında define bulur da bunu kendi
başına eline geçirmeye gücü yetecek olursa bu define İslam ülkesinde bulunan
definelerin hükmüne girer. Dolayısıyla bu definenin beşte birini devlet alır,
kalanı da bulan kimsenin olur. Eğer bu defineyi islam askerlerinin yardımı ile
ele geçirecek olursa; o zaman bu define ganimet hükmüne girer, Ganimet taksimi
esaslarına göre taksim edilir. İmam Malik ile el-Evzâî bu görüştedirler. İmam
Şafiî'ye göre ise; bu define kafirlerin ölü arazisinde bulunmuşsa, İslam
ülkesinde bulunan definelerin hükmüne tabi olur. Hanefi ulemasına göre ise, bu
define ganimet hükmündedir. Gaziler arasında taksim edilir. Delilleri,
mevzuumuzu teşkil eden hadis-i şeriftir. "Altın ile gümüşten ve düşman
ülkesine girince savaşsız olarak ele geçirilen mallardan da nefel
verilebilir" diyen Cumhur ulemanın delilini teşkil eden bu hadisin
senedinde Asım b. Küleyb vardır. Ali b. el-Medenfye göre, bu ravinin yalnız
başına rivayet ettiği hadisler delil olma niteliğinden mahrumdurlar. Ahmed b.
Hanbel, Ebû Hatim er-Râzî, Nesâî gibi hadis alimleri ise onun rivayet ettiği
hadislerde bir kusur görmemişlerdir.